Yeni Özgür Politika, 22.07.2015
Dünyamızın gözle görülür ÅŸekilde yok olan kaynakları, kendini hep daha büyük sürtünmeler altında baskılamak zorunda olan sermaye kullanımının bu süreci ile, hep daha fazla daralan iğne delikleri inÅŸa ediyor. Bu dramatik durum yüzünden, özellikle Rojava’daki devrimcilerin yaptıkları, hiçbir ÅŸekilde olması gerektiği kadar onurlandırılamaz.
Suriye, Libya, Irak, Yemen, Mali gibi „BaÅŸarısız Devletler‘ listesi, nefes kesici bir hızla uzuyor. Peki ÅŸimdilerde Arap dünyasında devletçi yapı neden bu kadar kolayca çözülüyor? Bu sorunun temeline inmek istiyorsak ÅŸunu hatırlamalıyız. Modern devlet, kapital ve markete karşı bir model değil. Tam tersine „Ä°deal ulusal (tümcü) kapitalizm'(Marx), kapitalin ihtiyaç duyduğu çarkı döndüren mekanizmayı kuruyor. Bu anlamıyla devlet, kapitalizmin alternatifi değil; ürünüdür.
Bir ulus devlet organizasyonu, ancak devlet aygıtını finanse eden vergi araçlarını üretecek derecede makul kapitalist ulusal ekonomisi varsa fonksiyonel kalabilir. Devletin bu temel ekonomik çarkı kırılır kırılmaz, devlet aygıtı da parçalanmaya baÅŸlar. Eğer devlet, belli grupları iÅŸleyiÅŸinin dışında bırakmışsa, ortam vahÅŸileÅŸir. Bu durumda devlet, bazı suç örgütlerini, çeteleri kendi planları için bir av olarak kullanır. Bu paradigmatik, kendi tebalarının ihtiyaçlarını karşılamak için iktidar koridorlarını iÅŸgal eden, tekil güç klikleri veya dinci-etnik grupların olduğu (Örneğin, Aleviler, Kaddafi Ailesi) ‚devrim öncesi‘ Suriye ve Libya’da çok açık bir ÅŸekilde görüldü.
Bu elbette sadece Araplara özgü bir fenomen değildir. Bu, tam tersine geç kapitalist olmuÅŸ dünya sisteminin bütün çevresini karakterize eden kriz eğilimidir. Kapitalizm sonsuz bir doğal olguyu değil, geçmiÅŸi, artarak bugüne gelen çeliÅŸki yumağı ile iÅŸaretli, tarihsel bir formasyonu ortaya koyar. Devlet aygıtının erken süreçteki ‚vahÅŸileÅŸmesi’ne açıklayıcı örnek olarak Meksika’daki acımasız Zeta karteli verilebilir. Zeta kartelinin liderlik kastının tamamı, baÅŸlangıçta kontr gerillalar ile savaÅŸmak için kurulan ordunun özel biriminden görev yapmış, sonrasında ise taraf değiÅŸtirmiÅŸ kiÅŸilerden oluÅŸuyor. Genel olarak geçerli olan; devlet yapısı içinde ekonomik ayak ne kadar zayıflarsa, devlet organizasyonunda çürümeye ve yağmaya olan eğilim de o derece artar.
Kapitalizm, sonsuz bir doğal olguyu değil geçmiÅŸten günümüze artarak gelen çeliÅŸki yumağı ile iÅŸaretli tarihsel bir formasyonu ortaya koyar. Bu, giderek daha hızlı ufalan devlet organizasyonunun ekonomik temelinin erozyonu, (Ukrayna’yı ele alırsak devletin dağılma eğilimleri göz ardı edilecek gibi değil) yıllardan beri devam eden tarihsel kriz sürecinin ürünüdür. Bununla beraber iç kapitalist çeliÅŸkiler dışa açılmıştır.
Bugünkü sistem krizinin belirleyicisi, proleterya ile burjuvazi arasındaki çeliÅŸki (Bugün piyasa ekonomisinin çöküÅŸ yaÅŸadığı yerlerde bu sınıfların göze çarpacak temsilcilerinden bahsetmek çok zor), kapitalin kendi varlığını- değer yaratan çalışmayı- yok eden, rekabeti yayan dürtüsüdür.
Kapitalist üretim biçiminin bu temel çeliÅŸkisi, kendini ÅŸöyle ortaya koyuyor: Ücretli emek bir tarafta kapitalin öz kaynağını oluÅŸturuyorken, diğer kapital rekabet koÅŸullarının gerektirdiği rasyonalize edilmiÅŸ tedbirlerle, onu üretim sürecinden çıkarma çabası güdüyor. Rasyonel tedbirlerle ücretli emeği uzaklaÅŸtırıcı yenilikleri baÅŸarı ile ilk uygulayan kapitalistler, bu yenilik ilgili sanayi dalında genelleÅŸene kadar ekstra bir kar sağlayabilirler ama aynı zamanda ilgili sanayinin genel değer boyutları kesinlikle düÅŸüyor.
Marx, bu kendi kendini yıkım süreci için, çok dahice olan ‚prozessierenden Widerspruchs‘ (süreçsel çeliÅŸki) tanımını kullanmıştır.
Kapitalist meta üretiminin, kapitalin ücretli emek ile kendi öz varlığını-maddesini rekabeti yayan, rasyonalize itiÅŸ kakışlar yoluyla minimize eden bu çeliÅŸkisi, sadece ’süreçsellik‘ içinde geliÅŸmeyle ve meta üretiminin tekrardan değerlendirecek alanları ilerletmesi ile ayakta kalabiliyor. Bu yığınla harcanan ücretli emeği, kurulan yeni sanayi sektörleri ile ortadan kaldıran aynı bilimsel-teknik ilerlemecilik, aynı zamanda yeni sektörlerin ya da üretim yöntemlerinin oluÅŸmasını da sağlıyor.
Ağır icra krizleri diye adlandırılan sistem krizleri, her zaman bu sermaye yapısının süreçsel çeliÅŸkisi sonucu, yapısal değiÅŸimin, geliÅŸimin sınırlarına dayanmasıyla ortaya çıkar. Bu fordist birikim rejimlerine geçiÅŸin ancak muazzam savaÅŸ mobilizasyonu ile mümkün kılınabildiği, ÅŸimdiye kadar kapitalizmin yaÅŸadığı en büyük kriz olan 1930’larda yaÅŸanan durumdu. Yığınla panzer ve savaÅŸ uçağının üretimi, yığınla araba üretimine götürdü.
20. yüzyılın savaÅŸtan sonraki ’50’li ve ’70’li yıllarında, dünya sisteminin merkezinde, meta üretiminde yığınla emek gücü fordistçe sömürüldü. stagflasyonun (iÅŸsizliğin ve fiyatların aynı anda büyümesi) kriz periyotları ’70’lerin ortasından sonra bu fordist birikim rejimlerinin sonunu belirledi.
Bugün itibariyle, yığınla emeği meta üretiminde değerlendirecek yeni bir birikim rejimi olmayacağı için çok daha ciddi bir sistem krizi içinde bulunuyoruz. Mikro elektrik devrimin gelmesiyle beraber 80’den beri eğilimli olarak meta üretiminin kapital yoğunluğunu artıran, endüstriyel yapısal değiÅŸim çöktü. Bu yeni teknolojiler, makro ekonomi alanının genelinde kullanımı ile oluÅŸturduğu yeni oranı, bu alanda rasyonalizasyonu ile ortadan kaldırdığı iÅŸ oranından daha az.
Kapitalizm, 80’lerdeki neoliberal devrim ile beraber, kendi çeliÅŸkileri içinde boğulmamak için iÅŸ gücü kullanım zeminini terk ederek, finans piyasasının eriÅŸilmiz zirvelerine tırmandı. Endüstrinin yapısal değiÅŸiminin baÅŸarısız olması karşısında ilk iÅŸi, kendi merkezlerine ‚öncü sektör‘ olarak finans sistemini kurmak oldu. Bununla beraber iÅŸ gücü kullanımı, giderek artan bir ÅŸekilde finans piyasasında sümile edildi. Finans küresinde devamlı olarak gerçek bir kapital kullanımı olamayacağı için, finans sektörü sonunda son otuz yılın büyümesi olarak sunabileceği tek ürün olan kredi sistemini, (borçlandırma), büyük tarihi bir patlama olarak gösterdi. Kapitalist dünya sistemi böyle, kredi verimi (borçlandırma) ile hep gelecekte kullanılacak bir değer öngörüsünü yerleÅŸtiren bir pompa ile çalışıyor. Kredi, metropollerde kendi üretimi içinde boğulan kapitalist meta üretimini hala ayakta tutan yegane talebi oluÅŸturuyor.
Giderek artan finans piyasasının oluÅŸturduğu borçlandırmayı gerçek ekonomik büyümeye dönüÅŸtüren ana mekanizma, spekülasyon balonudur. Bununla beraber sistem
80’lerden beri artan ölçüde ’sıcak‘ havalarda hep yeniden yükselen, kendini değiÅŸtiren spekülatif balonlar üzerinden iÅŸliyor. Ne zaman bu balonlardan biri patlarsa, yeni bir spekülatif bonanza ile engellenen kaza tehdidi ortaya çıkıyor. ‚Bir balonun patlamasıyla oluÅŸan sistem, sadece daha sıcak kredileri oluÅŸturan havalarla ayakta kalabilir‘ fikri, yeni spekülasyon dalgalarının oluÅŸumu ile uzaklaÅŸtırılmalıdır. Burada bütün finans ve para politikaları tedbirlerinde, patlayan spekülasyon balonlarının yol açtığı sonuçlar ile mücadele etmede kullanılırken, yeni bir kabarcığın oluÅŸumunun temellerini oluÅŸturan gerçek bir kabarcık (balon) transferinden söz edilebilir. Sonuç olarak kapitalist finans politikası, spekülasyon ateÅŸlerini sadece benzin ile söndürebiliyor.
Kriz dinamikleri dünya sisteminin merkezlerinde, neoliberal finans kapitalin müdahaleleri ile -sonuç olarak borçlandırmalarla- hafifletilip zayıflatılabiliyorken, çevrede ise bu dinamikler tam anlamıyla vurgun yedi. Burada kapitalist krizin derinleÅŸmesinin baÅŸka bir karakteri oyuna dahil oluyor. Bu da krizin sonuçlarını basit bir ÅŸekilde baÅŸkalarının üzerine yamama gayretidir. Sıcak havada hep yeniden yükselen kabarcıkların süreçlemesindeki kapitalizm, her zaman çevresinde yeni hükümetlerin uçurumdan düÅŸmelerine ön ayak olma eğilimi gösteriyor.
Bunu, esasen kendini meta üretiminin kapital yoğunluğunu artırmaya olan tarihi eğilimi yoluyla gerçekleÅŸtiriyor. Uluslar arası rekabet edebilecek üretim ÅŸehirleri kurmak için giderek daha fazla yatırımcı ve sermaye yığınlarına ihtiyaç duyuluyor. Ve tabii mantıksal olarak bu teknolojik yarışta ilk düÅŸen; dünya sisteminin çevredeki en zayıf üyeleri oluyor.
Bu uzun süreli rekabet ve yayılımcı kriz süreci, kapitalist modernleÅŸmeyi yakalamaya çalışan küresel güneyi (geliÅŸmemiÅŸ ülkeler) halihazırda on yıllar önce raydan çıkardı. Devletin çökme sürecinin tarihi ve sistematik nedenlerini ÅŸu anda görmek mümkündür.
Devlet, dekolonilizasyondan sonra geliÅŸmiÅŸ bölgeler dışında kalan yerlerde, kapitalist modernleÅŸmeyi yakalayacak siyasi, örgütsel bir forma sahipti. GeliÅŸmekte olan ülke rejimlerinin çoğu ÅŸaÅŸaalı güç gösterileri ile dünya sisteminin merkezine göre ekonomilerini oluÅŸturmaya çalıştılar. Onlar, temelinde sömürgeci yağma ekonomisinin kalıntıları olan, yeni bağımsız olan ülkelerin ulusal ekonomilerini daha çok kredilerle finanse edilen yatrırım programları ile meta üreten endüstriler geliÅŸtirmeye çalıştılar.
1973’ten sonra adı geçen stagflasyonun kriz periyodunun patlaması ile beraber (Ä°kinci Dünya Savaşı sonrası fordist savaÅŸ sonrası büyümenin çökmesi) giderek artan dünya piyasası rekabetini, daha önce bahsedilen sistematik nedenlerden ötürü dayanamayan global güneyin ekonomileri harabelere dönüÅŸtü. 20. yüzyılın 80’li yıllardan sonra borç krizlerinin türüne göre ‚modernitenin çöküÅŸü‘ global güneyde daha gözle görülür hale geldi. ’90’larda birçok yerdeki sosyo ekonomik kırılmalar da cabası. Devletin baÅŸarısız olması, öncelikle iÅŸ gücü piyasasının çöküÅŸünü ve ‚baÅŸarısız devlet‘ ile beraber iÅŸsizler ordusunun oluÅŸumunu getirdi. Sonuçta dünya serbest piyasanın terörünü yaÅŸayanlar, piyasa ile alakası olmayan insanlar oldu. Arızalı ideolojiler (politik islam, aşırı sağ) piyasa terörüne maruz kalmış bu kitlelerden takipçi devÅŸiriyorlar.
Ülke sınırlarını aÅŸarak geniÅŸleyen iç savaÅŸ bölgesi de, ’80 ve ’90’lardaki modernizasyon dalgasının getirdiği çöküntü ile beraber yeterli kapital değere sahip olmayan ve devlet aygıtı artık en temel olan vergi alım formunu kaybedip ‚vahÅŸileÅŸme‘ sürecine geçiÅŸ yapan, dünya piyasasının çevredeki çöken bölgelerinde meydana geliyor. Güncel devletçi erozyon süreci, böylece sadece uzun yıllardan bu yana çevreden merkeze kadar tahrip eden, kapitalist dünya sisteminin bir temel krizinin en genç dürtüsünü yaratıyor. Bu sistem, geliÅŸiminin sınırlarına çarptı. Hep daha hızlı, yayılmacı rasyonalizyon ve otomasyon, hep daha fazla metanın, daha kısa sürede, daha az iÅŸ gücü ile üretilmesini sağladı. Ve iÅŸte bu potansiyel materyal bolluğu, aynı zamanda absürd bir ÅŸekilde ‚gereksiz insanlık‘ dehÅŸet senaryosunun gerçekleÅŸmesinin önünü açıyor.
Sermaye birikiminin içinde sadece emek gücü artı değer üretebildiği için, onun rekabeti yayan baskısı, üretim sürecinden yıkıcı bir geç kapitalist olmuÅŸ kaynak açlığın yoğunluğuna neden olur. Ne kadar yüksek bir rekabet yayan bir verimlilik uygulanıyorsa, üretilen kuantumik malda ÅŸeyleÅŸtirilen soyut çalışma da o derecede azdır. Bu da kapitalist kullanım makinasının ürün ve kaynak tüketimine verimlilikle geniÅŸleme zorunluluğu getiriyor. Oto sanayisindeki yüzde 20’lik bir verim artışı, aynı zamanda yüzde 20’lik bir satış artışı zorunluluğu anlamına geliyor.
Kapitalist ekonomi motorunun en iç yaÅŸama organını besleyen; sermaye birikiminin sürekli ÅŸiÅŸme sürecidir. Ki bu, yaÅŸamımızın devamı için elzem olan yeryüzünün ham maddesinin ‚yakılmasıdır‘. Dünyamızın gözle görülür ÅŸekilde yok olan kaynakları, kendini hep daha büyük sürtünmeler altında baskılamak zorunda olan sermaye kullanımının bu süreci ile hep daha fazla daralan iğne delikleri inÅŸa ediyor. Bu iki kriz süreci, sosyal ve ekolojik krizler, kapitalin sürekli verimlilik sıçrayışında karakterize olan kullanım süreci yoluyla kararlılıkla sürdürülüyor.
Bu dramatik durum yüzünden, özellikle dünya sisteminin çevresinde, Rojava’daki devrimcilerin yaptıkları, hiçbir ÅŸekilde olması gerektiği kadar onurlandırılamaz. Bu yeni devrimci baÅŸlangıç, ulus devletin çöküÅŸ yaÅŸadığı, kapitalist dünya krizinin, DAÄ°Åž faÅŸist deliliğinin bürosu haline gelen ve açık bir barbarlığa dönüÅŸen bir bölgede, özgürlükçü bir umut ışığı yakıyor. Burada iki faktörün etkin olduğu görülüyor: SavaÅŸ deneyimi olan, daha kriz patlamadan askeri olarak iyi organize olmuÅŸ Kürt Özgürlük Hareketi’nin varlığı ve onun çöken devletçilik ve ulusalcilik katagorileri yerine post kapitalist organizasyon formlarını arayan stratejik kararıdır.
Gelecekte Rojava’nın önüne çıkabilecek en büyük görev, ÅŸüphesiz bu devrimin Kürdistan sınırları dışında devrimci bir akım süreci ile bütün bölgede etkin kılmasını sağlamak olacaktır.
* Polonyalı serbest gazeteci